11 Eylül 2017 Pazartesi

dokunsalar ağlar mıyım acaba?

Kore'ye geri döneli neredeyse 1 hafta olacak...1 aydan biraz fazla bir süredir artık evim dediğim şehire uzaktım...
Kaçtım aslında birazcık..."CIK" fazla oldu...Kaçtım baya bayaa..

Aslında biletimi taaa 1 yıl önceden almıştım. Zaten şöyle bir ziyarete gidecektim.Ama planları alt üst edip,bir anlık karar ile biletimin tarihini değiştirip 2 hafta erken gittim.Ama aslında yazacaklarım gitmemden sonrasını değil öncesini kapsıyor...ve belki de birazcık seul'e geri dönüşümden sonrasını...

Ya şimdi ben bilmem kaç yıldır youtube falan filan..Ay doğallık ay kendimden ödün vermiyim ay içim dışım bir olsun....da o kadar kolay değil...Her şeyi söyleyemiyor insan...Ulan kendime söyleyemiyorum bazı şeyleri size nasıl söyliyim...O yüzden çok üstü kapalı yazarsam artık idare edin beni...

Uçak biletimin tarihini değiştirme kararını aslında ben almadım...Canımın acısı aldı...Çok canım yandı...Hem fiziksel hem ruhsal...Biri geçti gibi...Diğerine bakıcaz artık.

dönmeden 10 gün önce falan 8 gün süre ile sadece yoğurt yiyebildim...Ama mideme giren tek şeyin yoğurt olmasından bahsediyorum...Su falan yok...İçemiyorum. Böyle bir mide yanması olamaz...
Hemen öncesinde hayatımda ilk kez migren nedir öğrendim...O mideme vurdu,istifra ettim ondan midem yanıyo sandım ilk...Ama 8 gün sürer mi be ulan...
Üzerine bir de başka şeyler canımı yaktı...Dedim psikolojik...E napıcaksın ki böyle bir durumda...zaten 2 hafta sonra İstanbul'a gidicem...
Dedim ben gidiyorum...Gittim...
1 hafta sonra kendimi ameliyat masasında buldum.
Bak şimdi bile sinirim bozuldu,gözüm doldu...
Bu yıl tek istediğim sakin bir deniz kıyısında sevdiğim insanlarla 2-3 günlük bir tatil yapmaktı...
Planlandı edildi...Sonra olmadı...Korede olucaktı bu tatil...
İstanbula gittim...İçimde kaldı...Çok yakın arkadaşıma yazdım...Abi tatile gidelim...Hemen tamam ben çadırı aliyim dedi...ikiletmedi bile...Anladı heralde...güzel kafa dağıttım gibi...gibi diyorum çünkü işte insan bencil...istediğim tatil olmadı ya...buruktum işte...döndüm tatilden...hastane sonra yine hastane...sonra ameliyat...
bütün bir geçen yıl hastalanmalarımın %90 sebebi safra kesemdeki taşmış...Aldılar organı...
Çok basit olan ameliyat zorlu geçmiş...Doğuştan safra kesem karaciğerime gömükmüş falan filan...Normalde sürmesi gerektiğinden 2 kat daha uzun sürüyo ameliyat...Neyse...
e 1 hafta sonra İran'a gitmem lazım...Dedem vefat etti gidemedim...40ı oldu gidemedim...13-14 yıldır gitmemişim zaten...Sabah dikişlerim alındı akşamına İran'a uçtum...
Arada bir sürü bok püsür oldu...
2 aydır sorunsuz hiç bir günüm geçmedi...Mutlaka bana ters bir şey oldu...büyük ya da küçük...
Şanssızım...
Cidden buna inanıyorum artık...Ben şanssız bir insanım...
Ne doğru düzgün arkadaşlarımı görebildim,ne canımın çektiği şeyleri doya doya yiyebildim...Ya 1 ay zehir oldu...
şimdi seul'e geri döndüm...
O da şanssızlıkla başladı...Sevinçle indim uçaktan...telefonu açıp havaalanının wifi'ına bağlanmamla beraber ağlamam bir oldu...OFFFF neyse...
Geldiğimden beri ilk defa başbaşa kaldım kendimle...
Ondan bu yazılar coşmalar falan...
Motivasyonumu kaybetmemem lazım...
Şu ana kadar kendim için olduğu kadar size de yazdım...Bundan sonrası kendime not:
1-Ev bul...Bulamasan da ara...
2-Başvuru yap...Kazanamasan da yap.
3-Spora başla...Bahanesi yok başla...
4-Yalnız kalmayı öğren...Kimse senin dibinde yaşamak zorunda değil.

bye...

9 Mayıs 2017 Salı

parmaklarım kaşındı

Yine sadece yazmak istediğim bir gün...Amaçsızca...Parmaklarımı kaşındırırcasına =)

öylesine bir şeylerden bahsetmek istiyorum.Belki yazı bittiğinde bir bütün olarak hiç bir şey ifade etmeyecek,belki edecek...Bilemiyorum şimdiden...Ama bir şeyler anlatacaktır elbet.

Bu aralar kendimi ve insanları daha iyi tanımaya başladığımı hissediyorum. Geçen yıllarda da aynı düşünceye sahip olduğum zamanlar olduğu için doğru olup olmadığını bilemiyorum henüz ama diğer zamankilerden daha farklı bir his sanki bu seferki...

Fikire saygının ne kadar önemli olduğunu anladım...Her ne kadar kimseyi kalıplara sokmadan,etiketlemeden,görünüşe göre yargılamadan yaşamaya çalışsam da bazı durumlarda bu hatalara ben de düşebiliyorum. Hala kafamdan tamamen silemediğim bir kalıplaşmış insan tipi var.
Yazınca ne kadar saçma olduğu daha belirginleşti sanki...kalıplaşmış insan tipi olur mu yahu? İnsan insandır işte...Farklı farklı ama aynı...Sadece insan...Neyse...O kafamdaki kalıp kişilerin aslında benimle ne kadar benzeyebileceklerini gördüm yakın zamanda...İnsanlar yine şaşırttı beni...Bu sefer olumlu anlamda...

Sonra başka insanlar gördüm...Benim çevremdeki insanlarla başkalarının çevresindeki insanlar arasında neden uçurum var diye düşündüm...
Baya düşündüm ama...Öyle böyle değil...
Ama aslında cevap çok basitmiş...Kendini ifade etmek...Yok! Kendini DOĞRU ve AÇIKCA ifade etmek...
Böylece kendini kaybetmiyorsun...Özünü ve benliğini...Değişebilecek kadar elastik ama prensiplerinden ödün vermeyen...Gerekirse prensiplerini değiştirip o yeni prensiplerinden ödün vermeden...
Bak arkadaşım...Sen beni tanımıyorsun ben de seni...Hiç bir zaman %100de tanıyamayacağız birbirimizi...O yüzden aramızda bir iletişim varsa eğer o ilişkiyi yalanla dolanla gereksiz kibarlıklarla ve aşırı düşünmekle berbat etmeyelim...Zaten %100 olamayacak ilişkiyi en azından %100'e en yakına getirmeye çalışalım ki ne sen benden ol ne ben senden...Ne sen zamanını harca ne ben...Ne sen kötü ol ne de ben...Hep iyi olalım...Hepimiz iyi olalım...

Küçüklüğümden beri öyle çooooook fazla özgüven sorunu yaşamadım...Göbüşümü sevmem mesela ama beni depresyona sokmadı ya da göbüşümü hayatımın merkez sorunu haline getirmedim...Ellerim erkek eli diye kendimi yemedim vs...Ama benim de kendimde değiştirmek istediğim şeyler ve özendiğim insanlar daha doğrusu özendiğim insanların hayatları oldu...Henüz yeterli olgunlukta değilim bu konularda...Ama geliştiriyorum kendimi zihnen...
Sosyal medya bu özenmelerimi ve minik özgüvensizliklerimi birazcık daha belirgin hale getirmede 1 numara...Çoğumuzun öyledir...Ay kız ne güzel,ay o makyaj ne güzel,ay bende keşke bilmem marka eye liner alabilsem,ay keşke bende bilmemnerede hayvan gibi büyük camlı otelde gözüme güneş vurarak uyanınca foto çekilsem,ay keşke bende bilmemneredeki mekanda o masada olsam...vesaire ve ve ve vesaire...
Doğrusu vardır...Ama sahte be kardeşim...Çoğu sahte...Ben de sahteyim...Ders çalışırken kafede çekip instgrama koyduğum o huzurlu,motive,lüks görünen fotoğraf varya...sahte! Ben kıçı kırık bi kafede en ucuz kahveyi satın alıp o kahveyi 3 saatte içip,bitirince de bardağını atmadan 3 saat daha oturmaya devam eden o kızım...O özendiğim hayata sahip olanlar da öyle...Aslında bilmemnerede bilmem kimle bilmemle içerken ki fotoğrafı sahte...Sen sanıyorsun ki o kız oraya o mükemmel makyajıyla o güzel kıyafetlerle o acayip insanlarla o lüks mekanda her gece o fotoğraflardan çekiyor...Oysaki o makyajı ev arkadaşından ödünç aldığı malzemelerle yaptı ya da bir ay aynı yemeğı yedi ama o malzemeyi aldı...Ama o insanla sadece tesadüfen karşılaştı ya da arkadaşının arkdaşının eniştesinin zübülüğü falan...O mekanda belki çalışıyor belki davet edildi,belki belki başka bişi işte...Adını duymadı daha önce oranın önünden bile geçemezdi...Ya da duyduysa da benim gibi bilmemkimin profiline özenirken duydu...O önündeki içkiyi sadece onunla bir gece hatta gece bile değil bir kaç dakika geçirmek isteyen bir adam ısmarladı...Onun o içki kadar değeri olduğunu düşünüp...Ya kısacası sahte be anam...O özendiğin kızlar varya...Hani seninle yaşıt ya da aranızda bir kaç yaş olan...Sen evde pazardan aldığın hello kittyli pijaman ve dağınık saçınla oturup profilini stalkladığın o kız var ya...Ben buradayken o neden orada diye sorguladığın o kız...Sahte işte...
SAHTE ANAM!



Sen de istesen sen de öyle olursun...Hergün makarna yer kalan paranla o mekanda bir içki alıp saatlerce oturursun birileriyle tanışıp ortam yapmak için...Ve sen de paylaşırsın o başkalarını özendirecek fotolardan...
Ama öyle olma işte...ben de öyle olmiyim...
Olmak istemiyorum zaten...
Ama sonra bir bakıyorum o sahte fotoğraflar gerçeğe dönüşmüş...Ben kendimden ödün vermiyim kendimi kaybetmiyim diye uğraşırken o sahte profiller haketmedikleri yerlere gelmişler...

E bu kadar çaba neden o zaman Senem? Biri bir gün anlar mı seni?



31 Mart 2017 Cuma

neler oluyor hayatta...

Selamlar herkese...

Biliyorum çoğunuz yazı falan değil video bekliyor ama ne video çekecek halim ne de koşullarım var bu aralar...

Gelen sorular,yorumlar ve beklentileri hep videoda açıklarım diyerek ertelemekten vazgeçip yazıya dökmeye karar verdim.(ama videosu da gelir...heralde...)

Size biraz nasıl günler geçirdiğimi anlatmak istiyorum...

Öncelikle "nasıl anlatsam bilemiyorum" adlı blog yazımdakinin uydurma bir hikaye olmadığını çoğunuz anlamış görünüyor...Anlamamış ya da "yok artık" diyip gerçek olduğuna inanmayanlarda artık o yazılanların öylesine bir hayal ürünü olmadığını şimdi öğrenmiş/anlamış oldu.(okumamış olanlar buraya tıklayıp bu yazıya geri dönerse sevinirim.Buraya tıklayarak da daha sonra olayların nasıl geliştiğini okuyabilirsiniz.)

Bu "hikaye"den sonra hayatımın çok da istediğim ve umduğum şekilde gittiğini söylemem...Ama acıtasyon yaptığımı düşünmenizden önce bir şey eklemem lazım ki...MUTLUYUM!Bunu özellikle belirtmek istiyorum çünkü benden kilometrelerce uzakta olan yakın arkadaşlarımın ve ailemin de mutsuz olduğumu düşünmelerini istemiyorum. Bu ASLA söz konusu değil...Yazıyı sonuna kadar okuyunca yeterince anlatabilmiş olmayı umuyorum.
(Gördüğünüz üzere gayet iyiyim)

"Hikaye" yaşandıktan sonra şu soruyu malesef aklımdan çıkaramıyorum...Üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen...O paraları olması gerektiği gibi sadece kendim için kullanmış olsaydım ne olurdu?
Para biriktirebilmiş olur muydum? Daha kaliteli yaşıyor olur muydum? İstediklerimi yapabilmiş olur muydum? muydum da muydum....

Cevabı tabi ki net değil bu soruların...Ama olası cevaplar ihtimali beni hala üzüyor.Neden mi?

Öncelikle kardeşimi kaybettim...ve kaybederek şunu öğrendim...Ne kadar yakın olursa o kadar acıtır...Fazla acı ise yerini hissizliğe ya da daha kötüsü negatif hislere bırakır...Atlatması ise kolay olmaz!

İkincisi paramı ve dolayısıyla imkanlarımı kaybettim.Evet kimse benden zorla paramı almadı...Ben de hatalıyım.Ama sevdiğin birine yardımcı olmanın hata olduğunu düşündürecek duruma getirilmek benim hatam değildi...Sonrasına koca koca insanların bana ettiği lafları duymak da benim hatam değildi...O gün karakolda verdiğim ifadeden ve hakkın yerini bulmuş olmasından asla pişman değilim. BirazCIK azıCIK pişmanlık,bir çift güzel söz ya da bakış görmüş olsaydım bunlar "hikaye"nin kötü karakterinin başına gelmiş olmazdı.(Umarım en az benim kadar zor günler geçiriyordur! Bunu söylediğime de pişman değilim. Zira Kore'den sınır dışı edilmiş olması ve artık uluslararası sicil kaydı olan biri olması adaleti yerine getirmiş değil...Kendine ve başkalarına yaptığı suçların bedeliydi bunlar...Bana yaptıklarının değil)

Eğer ben kardeşime yardım etmeseydim şu an yine bu şekilde yaşar mıydım? Hayır. Lüks içinde Prada çanta alışverişlerinde olmazdım evet...Ama en azından hergün aynı yemekleri yemek zorunda kalmazdım. Başka insanları zor durumda bırakmak zorunda kalmazdım üstelik sırf bana değer verdikleri ve benimle vakit geçirmek istedikleri için...Ailemi zor durumda bırakmak zorunda kalmazdım.Daha yeni vefat eden ve yıllardır göremediğim dedemin 40'ına gidebiliyor olurdum.Tekrar görememiş olma pişmanlığını onunla da yaşamak istemediğim anneannemin yanında olabilirdim.Onun yanında ve İran'da olup ailemizin en büyüğünü ve en saygı değer adamını kaybetmiş olmanın acısıyla boğuşan akrabalarımın yanında olabilirdim. En önemlisi kendi kurduğu ailesi uğuruna kendi ailesini bırakmış olan ve babasını,canının yarını kaybetmiş olan annemin yanında onun acısını paylaşıyor olabilirdim. Kendi oğlu olmasa bile ilk tanıştığı andan beri kendi oğlu gibi baktığı ve gördüğü,kendi babasının olmayışını ona unutturan birini kaybetmenin acısını yaşayan babamın yanında olurdum.

Olamadım.Olamayacağım.

Kendi şanssız ve yanlış kararlarını başkasına yükleyecek kadar küçük beyinli ve korkak yaşayan biri değilim.Ama bunları düşünmeden edemiyorum.Eğer tüm bunların tek sorumlusu ben olsaydım azıcık bile canım acımaz,güzel ders oldu derdim...Ama değer verdiğim birine yardım etmiş olmanın bana bu hayatta "ders" olmuş olmasını kaldıramıyorum.

Parasal olarak sıkıntı yaşamıyorum. Daha doğrusu sizin anlayacağınız şekilde sıkıntı yaşamıyorum.Çünkü parasız nasıl yaşanacağını öğrendim. Ailem sorduğunda idare ediyorum diyorum. Çünkü idare ediyorum. Ama bu yine de hergün aynı yemeği yediğim gerçeğini değiştirmiyor.

Annem kışın başlarında kışlık kıyafetlerimle beraber bir kaç yiyecek de yollamıştı.O yiyeceklerden biri de çabuk hazır çorbalardı.Hala bitirmedim. Kaldığım yerde pilav,kimchi ve ramen verdiğim kiranın içinde dolayısıyla ücretsiz. Eskiden favori yemeğim kimchi ve pilav ile yaptığım "fried rice with kimchi" diye ingilizceye çevirebileceğimiz "kimchi bokkum bap"dı. Yani kimchi,pilav biraz soyasosu azıcık yağ,tavada iki kavur çevir...ta daaaaa...hazır.Ama gına geldi.Sonra yine biraz da olsa param olduğu zamanlarda o para bitmeden önce yaptığım şey olan market alışverişlerimde mutlaka aldığım 1 kiloluk spagetti makarna.ikinci favori yemeğim.bir şişe ketçap ve mayonez ile gayet lezzetli...Ama ondan da gına geldi. Rameni saymıyorum bile...Ay yeter valla...
Son zamanlardaki favori yemeğim ise çakma dometesli pilav. O çabuk domatesli çorbanın içine pilav koyup azıcık bekleyince pilav çorbanın fazla suyunu çekiyor ve süper lezzetli oluyor.Bazen değişiklik olsun diye üzerine biraz kimchi koyuyorum.Ama ondan da gına geldi...Yeni hedefim spagettiyi çabuk çorbanın içinde haşlamak..Bence güzel olur...Ketçap da bitti zaten....

İşim yok şu anda...Okul da yok...Tüm gün evdeyim...Sıkıldıkça uyuyorum.Film ya da dizi izliyorum.Süreki oynamaktan bokunu çıkarttıp sıkıldığım oyunlar indirip oynuyorum telefonda...her hafta yeni bi tane...en az...Cuma,cumartesilerini iple çekiyorum çünkü yakın arkadaşlarımla önceden konuşmasak bile hep aynı barda aynı saatlerde aynı masada olacağımızı biliyoruz. Giriş ücreti olmayan ve içmek zorunda olmadığım-yani para harcamak zorunda olmadığım- bir bar...Snapchat ve instagramdan takip edenler görüyordur. Şanslıysam içki ısmarlayan biri çıkıyor. Sıkılınca çıkıp 1 dakika yürüme mesafesine sokak müzisyenlerini dinliyorum.1 ay önce falan yapamıyordum çünkü çok soğuk oluyordu...Bu aralar havalar ısınıyor hem izlemek kolaylaştı hem de müzisyenler çeşitlendi...

Evde oturup pilav ramen ve makarna yemekten kilo aldım. 4 tane pantolunum var ama 2 tanesini giyiyorum genelde...siyah kot...Biri yırtık bol bi kot her zaman giyilmiyor.Diğeri dar bir kot...mavi klasik kot rengi,siyah sever olduğum için tercih etmiyorum ama artık etmek zorunda kalıcam...Çünkü iki siyah kotumunda üst-iç bacak kısmında 2 koca delik var artık...Kilo almama dayanamadılar...Yeni pantolon almak mı? Puhahahahhaa anca güleriz...Cüzdanım ve ben...


10 gün sonra annem ve babam buraya gelecekler...O zaman rahatlıycam...Ama herşeyden çok onların burayı neden bu kadar sevdiğimi anlayacakları anı görmeyi iple çekiyorum. Ayyy kafamda bi sürü şey var onlarla yapmak istediğim ama vakit yeticek mi? En güzeli ise doğum günümde burada olucak olmaları ve bu sayede tüm arkadaşlarımla tanışabilecek olmaları...Burada yalnız olmadığımı,iyi dostlular kurduğumu ve mutlu olduğumu görecekler...İçleri biraz olsun rahatlar.

İleride beni neler bekliyor bilmiyorum.Artık büyük değil küçük planlar kurar oldum...Hayat siz ne kadar planlarsanız planlayın bozmanın bir yolunu buluyor çünkü...Bu şekilde mutluyum. Hem buradaki hem türkiyedeki dostlarımı daha iyi tanıdım yaşanan kötü şeylerden sonra...Ailenin ve aile eğitiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım...(Herkesin çocuk yapmasına izin verilmemeleri mazallah saçma sapan insanlara dönüşüyorlar sonra anaları babaları gibi)
Tek istediğim dramsız,süprizsiz ve sevdiğim insanlarla bol bol vakit geçirebilmek...
Umarım bunları bana çok görecek bir hayal kırıklığı daha karşıma çıkmaz.

Tekrarlıyorum...MUTLUYUM ve buraya geldiğim için,böyle bir hayat yaşadığım için PİŞMAN DEĞİLİM.
(Tamam kimseyi kandırmayalım.Aslında orjinalim bu asfdafdgah)

Tek üzüntüm birine iyilik yaparken acaba canım yanacak mı diye düşünüyor olmak...Bu hale getirilmiş olmak..Yanımdaki güzel insanlarla bu zehirli düşünceleri de içimden söküp atıcağım günü 4 gözle bekliyorum.

Beni destekleyen,arayıp soran,mesaj atan herkese çok teşekkür ediyorum.
Size de zorluklarınızla mutlu olabileceğiniz acı-tatlı bir hayat diliyorum.


20 Şubat 2017 Pazartesi

Kafayı çalıştırmak 4

Uzun bir aradan sonra kafayı çalıştırmaya devam...

Özledim be zevkine çalışmayı...
Noluyo lan diyenler buraya tıklasın!
Ne olduğunu hatırlıyorum da neler yaptığımıza dair bilgilerimi tazelemem lazım diyenler de  "kafayı çalıştırmak" etiketine tıklayabilir ya da aynı şekilde arama yaparak diğer yazılara ulaşabilirler...

Hadi bakalım o zaman...


Uzak Doğu'dan devam ediyoruz.

KONFÜÇYÜS - MÖ: 551-479 / Çin

Konfüçyüs özgün bir düşünür olarak tasvir edilmez.Bunun yerine siyası yaşamı düzenleyip idare ettirmenin gerektirdiği uygun davranışlarla ilgili geleneksel düşüncelerin habercisi olarak gösterilir.

Hükümdarların soyun devamı olarak değil de,erdemleri doğrultusunda seçilmeleri, vatandaşlarına gerçek bir bağlılık göstermeleri,onlardan itaat ve saygı görmek için erdemli karakter geliştirmeleri gerektiğini savunmuştur.Geçmişte yaşamış büyük liderler gibi, hükümdarların da haklı ahlaki yönden eğitmeleri ve onlara tüm maddi ihtiyaçlarının sağlandığı garantisini vermeleri gerekmektedir. Devlet insanların doğal ahlakına dayanarak işlemelidir.Bu, özünde başkalarına size davranmasını istediğiniz şekilde davranmak demektir. Devletin amacı insanları itaat etmeye zorlamak değildir. Gücü elde tutanlar görevlerini düzgün şekilde yerine getirdiklerinde, zorlamaya da gerek kalmayacaktır.

Konfüçyüs, iyi bir hükümetin,cezalandırma korkusundan ziyade,uygun ahlaki yürütmeye içsel saygıyı teşvik etmesi gerektiğini iddia etmektedir. Ancak ondan sonra toplumun sorunsuz bir şekilde işlemesi beklenebilir.


(Hayat çok basit ama biz onu karmaşıklaştırmakta ısrar ediyoruz.)


Çocukluğumuzudan beri duyduğumuz,çoğunlukla arkadaşımızın saçını oyun diye çektiğimizde ana-babamızdan duyduğumuz "kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma" sözünün Konfüçyüs'e ait olduğunu bilmeyen kaç kişiydik? Anamız elinde terlikle bizi kovalarken" 己所不欲,勿施於人 " diyormuş meğer aasdfgafdahsgfdha



(Durmadığın sürece ne kadar yavaş gittiğinin önemi yok)


14 Şubat 2017 Salı

nasıl anlatsam çok iyi biliyorum (part 2)


Birden bire ilham geldi,geçen sefer yazdığım hikayenin devamını yazıyorum.
İyi okumalar...

Abla son bir çare kardeşin babasıyla iletişime geçmiş.Baba senin ailenle konuşucam bana yazma diyerek ablayı başından savmış. Abla duruma anlam veremese de annesinin numarasını seve seve yollamış.
Kardeşin annesi ablanın annesini aramış. Ablanın annesi duruma anlam verememiş.Kosakoca kızın sorununu bana niye getiriyorlar ki? Kızımla halletsinler demiş.
Abla kardeşinin annesini aramış. Uzuuun uzun konuşmuşlar...
Anne ablaya sürekli yalancı demiş. Bambaşka hikayeler anlatmış. Abla her söylenenin doğrusunu anlatmaya çalışmış. Ancak kardeşinin annesi sürekli söz kesiyor sürekli üste çıkmaya çalışıyormuş. Abla sakinliğini ve dürüstlüğünü korumuş...Her şeyi tüm doğruluğu ile anlatmış.Ancak -doğal olarak- anne kızının tarafını tutmuş ve ablaya borcunu vermeyeceğini ve onu aramamasını söylemiş.Onları tehtid ettiğini söylemiş. Evet haklı iken elim kolum bağlı oturmayacağım demiş abla. Siz 1 aydır tüm aile benim mesajlarıma cevap verip sözünüzü tutmuş olsaydınız ben bana cevap vermeniz için bu yolu seçmek zorunda kalmazdım.Ama bakın şimdi ne güzel aramamı açtınız hemen.!!!
Anne sen her paraya sıkıştığında bizi tehtid edip para istersin diyip konuyu kapatmış. Abla kahrolmuş...Kardeş ondan köşe bucak kaçarken bile ona iş bulmaya çalışan abla bu sözleri duymayı haketmemiş. Ama duymuş ya...İçindeki son sevgi ve saygı kırıntısı da yok olmuş...Anne suç duyurusunda bulunacaklarını söylemiş mahkemede görüşürüz demiş...Oysa ki kız kardeşi gibi suç işlememiş ki...sadece ilham perisi geldikçe hikayeler yazıyormuş o kadar...Anneye son sözü " kızınız size çekmiş,malesef" olmuş.

(Bir varmış bir yokmuş,siktir git.SON.)


Bu sefer ilham biraz kısa ve ruhsuz geldi...Kusuruma bakmayın...Umarım bu hikayedeki gibi olaylar başınıza gelmez...Empati duygusu çok gelişmiş biri olarak çoook acı verdiğini söyleyebilirim. Yani yaşamış olsaydım verebileceğini...Eminim hikayedeki abla hayatına oklar yukarıyı gösterecek şekilde devam ediyordur. Ama kardeş...

Artık umrumda değil...Hikayenin sonu...

------------------------------------------------------

Artık iyi bir insan olmak istemiyorum. Allah'a havale etmek istemiyorum. Herkes umarım yaptıklarının sefasını da cefasını da çeker...Başkalarının bokunu ben çekemem...
Yeni yıl kararım....

11 Şubat 2017 Cumartesi

nasıl anlatsam bilemiyorum


...içim içime sığmıyor.

Keşke bu yazıya bu şarkı gibi kıpır kıpır başlayabiliyor olsaydım.

Amaaannn yeter be bu da sürekli bi depresif sürekli bi dırdır bişi...
Haklısın ama ben de haklıyım.

Beni bilmem kaç yıldır ACTR'den takip edenler bilir. Haklıysam haklıyımdır kardeşim. En sinirimi bozan şeylerden biridir bal gibi kabbbbbbak gibi haklı olup da haksız muamelesi yemek.

(Eee nası bağlıycam şimdi ben bunu? Öle pata küte yazmak olmaz...Gerçi şeytan diyo...Neyse...)


O zaman size bir hikaye anlatiyim...

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir genç körpe kız varmış.
Çok sevilirimiş.Kardeş diyeni abla diyeni çokmuş...
Bu genç körpe kız çok zekiymiş...Hani çok çok ders çalışmasa da sabah akşam ineklemese de hoooppp beyin bedava diyenlerdenmiş...Bu yüzden iyi eğitim imkanları elde etmiş.Aferimmiş...
Bu kız,bu iyi eğitim fırsatını değerlendirebilmek için ailesinden ayrı yaşamaya başlamış. Gezmiş tozmuş yeni okulunda yeni arkadaşlar edinmiş,yakışıklı erkekler peşindeymiş,güzel bir yarı zamanlı işi varmış...Her şey yolundaymış...E ama tabi aileden ayrı olmak zor...Dedim ya genç ve körpe bu kız...Dışardan bakınca zehir gibi maşallah ama yine de genç yine de körpe...Parayı idare etmek zormuş,ayrı yaşadığı için zırt pırt ailesinden para da istemeye gönlü el vermiyormuş.Zaten sağolsun ailesi parası olsa da olmasa da yolluyormuş. Hatta bazen eğlencenin dozunu kaçırıp erkenden parasız kalınca da fazladan bile yolluyorlarmış. Önce işi bırakmak zorunda kalmış...Sonra aileden para isteyememe duygusu ağırlaşmaya başlamış...Gurbet,parasızlık,dışarı çıkıp arkadaşlarla eğlenememek,hergün en ucuz ve aynı yemeği yemek...derken ablası yanına taşınmış.

Ablası uzun zamandır hayallerine ulaşmak için çabalıyormuş.Çalışıyor tasarruf ediyor para biriktiriyor. Okuyor,öğreniyor,izliyor,gözlemliyor...Her nefesini hayaline giden yol için harcıyormuş.... Sonunda bu yoldaki adımlardan biri olarak kardeşinin olduğu yere gitmiş ve kardeşiyle yaşamaya başlamış. SONUNDA! Sonunda uzuuuuun zamandır biriktirdiği ve tabi ki ailesinin de çok destek olduğu parayla diğer bir adıma kadar rahat rahat yaşayabilecekmiş.Hayal falan bi kenara kardeşini de çok özlemiş ve hep beraber yapmayı hayal ettikleri şeyleri en sonunda yapabilecekleri için çok heyecanlıymış...

İkili bir araya geldiklerinde tabi ki bokunu çıkarmışlar...Bir süre...Yemiş,içmiş,gezmiş,bir sürü yeni insanla tanışmış,yakuşuklu yakuşkuklu erkeklerle gezmişler....Ablası kardeşi ne istediyse iki etmemiş...5 istemiş 10 vermiş...Kendi 100lük yemekten yemek istediğinde yalnız olmaz diyip kardeşine de 100lükten almış hep...Biliyormuş aylardır kardeşi yapayalnız zorluk çekmiştir...Şimdi işi de yoktur...Kardeşidir paranın lafı olmazdır...
Ama hazıra dağ dayanmamış tabi ki...O paralar bir gün suyunu çekmiş...Abla kardeş hergün aynı şeyi yemeye,sokaklarda aval aval hiç bir harcama yapmadan gezmeye,olmadı evde mal mal oturmaya başlamışlar...Nasıl sefaları beraber olduysa cefaları da beraber olsunmuş...
Kardeş eline 3-5 geçtikçe ablasıyla paylaşmış...Ama tabi bu 3-5 zaten 3-5...bölüşünce daha da azlaıyor.E haliye pek bir işlerine yaramıyor günü kurtarıyormuş. Ablası kazzzzzzzık kadar insanmış. Aileden para isteyemezmiş. Çok zor durumda kalırsa zaten yardımcı olacaklarını biliyormuş. Kardeşi hep para geleceğini rahatlayacaklarını söylüyormuş. Ama o para bir türlü doğru düzgün gelmemiş.

Bu şekilde aylarca yaşamışlar...Günlerden bir gün ev sahipleri kardeşinin telefonuna el koymuş...Kardeşinin kendine düşen payından 1 aylık borcu olduğunu bilen abla çok sinirlenmiş ve ev sahibi ile kavga etmeye başlamış. Ne demek telefona el koymakmış!! Cillop gibi telefonmuş...bakmış alamıyor telefonu gitmiş kendi dandik telefonunu teklif etmiş adama "bak" demiş "olay 1 aylık borc ise al bu da telefon,diğerini geri ver her şey onun içinde bu kız ne yapacak?" adam kabul etmemiş. Kardeşinin ders alması gerekliymiş...Ulan ne dersiymiş 1 aylık borç için aqmiş...İşte o sırada olay patlak vermiş...Kardeş 1 aylık değil 4 aylık borcu olduğunu itiraf etmiş. Abla yıkılmış...Ulan o geleli 4 ay olmuşmuş zaten. Geldiğinden beri hiç mi ödememişmiş...Hani ödemiştiymiş?!!

Abla kardeşi almış karşısına
A: Bana neden yalan söyledin? Bunu bana söylemeyeceksin de kime söyleyeceksin? Burada benim senden senin benden başka güvenebileceğimiz biri mi var? Ben şimdi sana güvenerek nasıl yaşayacağım?
K: Özür dilerim.
A: Neden söylemedin bana? Biliyordun çok param olduğunu...Beraber ota boka harcadık. Söyleseydin hem kiranı öderdik hem de yine yer yine içcerdik...
K: utandım,söyleyemedim.

Abla utandım lafını duyduktan sonra daha fazla üstelemek istememiş. Oturup plan yapmış,kardeşine demişki şunu şunu şunu yap...En kısa sürede bu borcu kapatabilecekleri yöntemleri düşünmüş sıralamış...Tamam demiş kardeşi,zaten yakın zamanda para da gelecekmiş borç kapanmazmış ama biraz rahat ederlermiş...

O para hiç bir zaman gelmemiş...Ev sahibi kardeşini evden atmış telefonundan sonra bilgisayarına da el koymuş...Kardeşi ablasına hiç bir şey demeden ona verdiği telefonuyla beraber demeden evden gitmiş.
Ablası bir türlü kardeşine ulaşamamış...Günler sonra kardeşi evden kovulduğunu bir kaç gün içinde para geleceğini ablasına vereceğini söylemiş.Ablası çok zor durumdaymış.Tüm parasını kardeşiyle harcadığı için ve kardeşi hep para gelecek para gelecek dediği için 5 kuruşsuzmuş...

Aradan zaman geçmiş...Kardeşi 1 kere iyi bir miktarda para vermiş ablasına. Ama nası vermek...Mesajları günlerce okumayarak,görmezden gelerek,kaçarak,binbir yalan söyelip oyunlar oynayarak vermiş...O para ile o süre boyunca aldığı borçları ödemiş abla...Yine 5 parasız kalmış.
O kadar şeyden sonra kardeşi bunu ona nasıl yaparmış? Nasıl ondan kaçar,nasıl mesajlarına cevap vermez,nasıl yarın geliyorum diyip asla gelmezmiş...Bu artık 1 değil 2 değilmiş...Ablası iyice sinirlenmeye başlamış...Anlamış artık kardeşi tarafından kullanıldığını...

Etraftan,ortak tanıdıklarından kardeşi hakkında şeyler duymaya başlamış...Onlardan borç istediğini hep ödeyeceğim dediğini ama asla ödemediğini üstüne bir de yüzsüzlük yaptığını kanıtlarını göstererek anlatmış insanlar ablaya...Abla inanamış gördüklerine ve duyduklarına...Meğer kardeşi çok ama çok iyi bir oyuncuymuş...Bunca yıl çok iyi oynamış...

Bir gün bir sürü bir sürü olaydan sonra - ablanın anlatmaya dayanamadığı - kardeşinin bir tek yalancı değil çok daha fazlası olduğunu öğrenmiş...Bu kanıtlı ispatlı ve resmi bir şeymiş artık...

Kardeşi artık ailesinin yanına dönmek zorundaymış...Artık bir daha geri dönmesi mümkün değilmiş...
Ablası hala onu rahatlatacak parayı alabilmeyi umuyormuş Ama hem kardeşi diyip kabullendiği kişi hem de onun ailesi sanki abla haksızmış gibi onu görmezden geliyor sözlerini tutmuyorlarmış...Koca koca insanlarmış bunlar...çoluk çocuk değilmişki...neyseymiş....

Mutsuz son...

(Bıçağını mı arıyorsun? Sırtıma bakmayı denemelisin. En son orada görmüştüm.)


Nasıl acayip hikaye değil mi? Bende baya etkilendim bu hikayeden...Gerçek hikayeymiş öyle diyorlarlarlarlaylaylommmmm...

neyse bana dönelim...Mart gibi başlamayı düşünüyorum videolara tekrar...Artık soyadım gibi Biricik olacağım ACTR'de...
Çok tatlış bir erkek arkadaşım var...Kısa bir süredir beraberiz ama uzun olmasını ümit ediyoruz ikimizde...Daha fazlasını sormayın bu kadarını söylediğime bile şaşırıyorum şu an...
Topik almayı başardım sonunda...Daha yüksek seviye almayı hedefledim...Bakalım olacak mı?
Geçen sene instagram ve youtubeda gördüğünüz arkadaşlarımdan biri koreye geri döndü 1 yıl boyunca burada olacak o yüzden baya bi mutluyum...Munia...Fransız arkadaşım...Benim o deli kalabalık grupla tanışmama vesile olan kızdı geçen yıl...(yani geçen geçen yıl) geldiğinden beri sanırım 4 hafta oldu 3ünün hafta sonunda beraberdik. Tatlış bir arkadaş grubu yaptık hep aynı takılıyoruz arada girenler çıkanlar oluyor gruba...bazen bi bakıyorum 20 kişi olmuşuz...Bu hafta görüşemedik çünkü deli hastayım yine...Ağır grip ve üzerine astımım eklenince iyileşemedim bir türlü...
Astım hiç bir zaman çok ağır değildi benim için...geçtiğimiz 5-6 yılda 3 kere çok zorlamıştir beni belki...Türkiyedeki doktorlarımda fazla üstelememişti...Ama 2 ay önce neredeyse astım krizi geçiriyordum. bu seferki hastalığımda öğrendim ki korenin kirli havasına alışkın olmayan bünyemden dolayı astımım azıtmış...Bilmeyenler için söyliyim çinden gelen çöl zımbırtıları ve kirli hava buradaki havayıda sağlıksız duruma getiriyor. Maske falan olayları ondan popi asyanın bu taraflarında...neyse...
öyle işte...Sanırım benden bu kadar...

Ha bu hikayeyi de ders olsun diye anlattım...Size değil...gerçek hikayeymiş ya ondan ötürü...kardeşe ders olsun diye...bir de bu hikayenin laneti var...Anlatanın üzerinde etkisi oluyor bu lanetin...adım adım büyüyor hikaye...Önce insatgramda detaysız bir resim oluyor sonra blogda hikaye...Belki ileride youtube'da detaylı video olur...haklının hakkı verilmez ise...

aklımda bişi takıldı tehtit böyle mi yazılıyor? yoksa tehtid? dehtid? dehtit? amaaaannn neyse...

Sezar işte sezar...hakkını verin sezarın!

(bu kızın psikolojisi bozulmuş...yazıya nası başladı nası bitirdi aq!)

Öptümm